Modern zamanlar, sosyal, toplumsal ve kültürel dönüşümlerle, pandemi sürecinden sonra değişen yeni dünya düzeni ile birlikte ebeveyn-çocuk ilişkilerinde de büyük değişimler oldu. Bu yazımda otoriter, korumacı, demokratik aile tipleme ve sınıflamaları nasıldır? sonuçları nelerdir gibi konulara değinmeden hayatın içinden bir eğitimci izlenimi ile çocuk ekseninde okul-aile ile etkileşimlerimiz sonucu gözlemlerimden bahsedeceğim. Bundan bir veya iki nesil öncesine kadar geçerli olan çocuk yetiştirme konusunda sınırları net ve belirli kurallar artık eski anlam ve önemini taşımıyor. Çünkü artık biz ailemiz içinde çocuklarımızı yaşantımızın idamesi adına sorumluluk, mücadele, kriz çözme, idare etme, sabır gösterme kısmını ebeveynler olarak üstümüze almış ve çocuklarımıza hayatımızın sadece refah kısmını sunma davranışı içerisindeyiz. Örneğin şöyle bir söylem içine bile girmektedir ebeveynler ”biz çocuğumuzla arkadaş gibiyiz” zira çocuğun arkadaşı çok olur. Oysa ki çocuğun rol modeli olacak, hayatı, sosyal ilişkileri prova edebilecek, kültürlenebilecek ebeveyne ihtiyacı vardır. Çocuk içine doğduğu toplumsal kültürlenmeyi ilk öğretmeni olacağı anne-babasından beslenecek, yaşamı öğreneceği anne-babaya ihtiyacı vardır. Dolayısıyla ebeveyn tutumlarımız çok önem kazanmaktadır. Bu silsile yolu ile geleceğimizi şekillendirip yapılandırmaktayız.
Günümüzde birçok ebeveyn çocuklarının hayatındaki otorite figürü olmaktan hoşlanmıyor ve tercihlemiyor. Çocuklarının kendilerine saygı duymasından ise sevmesini istiyor. Saygı barındıran bir sevgi verilmesi becerileri geliştirilmek olumlu sonuçlar doğuracaktır. Pek çok anne-baba için çocuğuna sınırlar koymak ve ”hayır” diyebilmek duygusal açıdan yıpratıcı olmaya veya kötü ebeveynlik anlamına gelmeye başladı. Önceki nesillerde uygulanan katı ve sert disiplin anlayışı, fazla esnetilmiş ve sınırları belirsizleşmiş, tutarsız aile tutumları veya helikopter aileler kavramlarına dönüşmeye başlamıştır. Bu durumda ebeveyn ve çocuk arasında rol değişimlerini de beraberinde getirdi. Geçmişte çocuklar anne-babasının onayını almaya çabalar iken şimdi anne-babalar çocukların onayını almaya çabalar hale gelmektedirler. Çocuklarının isteklerini merkeze alarak yaşamlarını düzenliyor ve daha fazla sayıda çocuk aile ile ilişkili kararlarda yaşının ve becerilerinin ilerisinde söz sahibi bir konumda bulunuyor. Elbette aile içindeki kararlarda ebeveyn çocuklarına söz hakkı vermelidir. Bu durum çocukların ruhsal gelişimi ve öz yeterliliği konusunda oldukça kıymetlidir. Ancak bahsedilen durum gerekli dengenin kurulamadığı çocuğun gerekli sınır eğitimi almamasıyla sonuçlanan yetersiz ebeveyn uygulaması sonucu ile karşı karşıya kalmaktayız.
Ebeveynler çocuklarının olumlu davranışları karşısında abartılı bir övgü sergilerken, olumsuz davranışları karşısında ise gereğinden fazla hoşgörülü tutumlar takınabiliyorlar. Ancak ne yazık ki, iyimser amaçlar ile ortaya çıkan çocuk merkezli ebeveynlik, özgüven ve öz-değer duygusunun da ötesinde, benmerkezci ve kendine hayran bir nesil oluşmuş gibi görünmekte, medyanın da teşvik etmesiyle, herhangi bir çaba ve emek ortaya koymamış pek çok çocuk ve genç sadece kendileri olduğu için önemli ve yüceltilmeyi hak eden kişiler olduğuna inanmış veya inandırılmış durumdalar. Aslında bu durum çocukların kendini daha mutlu ve özgüvenli hissedecekleri düşüncesini ilk etepta akla getirse de belli bir karşılık bulmayan övgüler, çocuklarda sağlıksız ve içi doldurulmamış bir özgüven duygusuna sebep oluyor zira ileride daha fazla mutsuzluk, başarısızlık, yaşama dair hayal kırıklıkları ve gelecek endişesi anlamına geliyor.
Anne-babalar, daha rekabetçi hale gelen dünyada çocukların akademik başarısından ciddi derecede endişe duyduklarından çocuklarını daha iyi okullarda okutmanın yollarını aramaya başladılar. Bu durumda eğitim sistemi de ayrıca sorgulanır lakin yaşam becerisi, gelişim, yeterlilik, sosyal ilişkiler, özdenetim gibi sınav ile ölçülemeyecek öğretim boyutu olmayan eğitim olarak nitelediğimiz özellikler pek çok anne baba için ders başarısının gerilerine düşmüş vaziyettedir. Okul başarısını yüksek tutabilmek niyeti ile sorumluluklarını azaltmayı veya üstlenmeyi yeğleyen koruyucu aileler, çocuklarının kendi hatalarından ders çıkarmasını ve problemlerini çözebilmelerini ketler hale gelmesine sebebiyet verir hale geldiler. Konfor alanlarının içinde, koza zihniyetiyle yetişen çocuklarda ” annem babam her şeyi hallediyor, bana sadece eğlenmek kalıyor” anlayışı oturmaya başladı. Çocukların ilerleyen yaşlarında aileler çocuklarına derslerini çalışmalarını ve okulla ilgili sorumluluklarını yerine getirmelerini hatırlatır hale geldiler. Bu süreç çocukluk yılları ile sınırlı kalmamakta, yetişkinlik döneminde de geç olgunlaşan, dayanıksız ve ailesine bağımlı bir hayat süren bireylerin yetişmesi ile sonuçlandı. Muhakeme, karar verme, insiyatif alma, mücadele etme, azim ve irade koyma gibi özellikler daha ileriki yaşlara ertelenmeye başladı.
Bu gibi sorunlara ebeveyn tutumlarının yanında teknolojik gelişmeler ve birbiri ile ilintili karmaşık süreçler yatmaktadır. Gelişmiş ve gelişmekte olan tüm toplumlarda hemen her çocuğu etkisi altına almaktadır. Uzun ve yoğun çalışma temposundan dolayı anne-babasından yeterli ilgi ve sıcaklığı alamayan çocuklarda sık verilen maddi ödüller ve aşırı hoşgörülü tutum çocuğun duygusal gelişimini olumsuz etkiliyor, kendini önceleyen, biricik ve özel olmanın ötesinde ”prens ve prenses” olduğuna inandırılan çocuklar gerçek hayatta değersizlik hissine kapılıyorlar. Bu durum okullarda ve sosyal hayatta empati yoksunluğu, akran zorbalığı, kural ihlali, sınır problemleri olarak karşımıza çıkabiliyor. Yine de bu sorunlara rağmen ümitvari olmak için geç değil, akıntıya kapılmamak için bir çok ebeveyn erdemli ve sağlıklı çocuklar yetiştirmenin günümüzde güçlüklerini bilse de bebeklikten itibaren alınacak bazı koruyucu önlemler ve verilecek sorumluluklar ile tüm bu olumsuz gelişim ve kazanımlar engellenebilir.
Sevil Gülcan GÖREN
Eğitim Yöneticisi / Psikolog / Koç Eğitimci